BeTurkey Röportajları #1 – Onur Şentürk

BeTurkey Röportajları #1 - Onur Şentürk

Blogun açılmasıyla birlikte, uzun bir zaman önce duyurduğumuz röportaj serilerine Onur Şentürk ile başlıyoruz nihayet. Vimeo’nun ilk kez düzenlediği festivalde “En İyi Motion Graphics” dalında birinci olarak tüm sektörün ilgisini üzerinde toplayınca saymakla bitmeyecek yayına ve siteye konuk oldu ama, sizden de gelen sorular ile biraz daha farklı açıdan girmeye çalıştık muhabbete. Hem sorularıyla katkıda bulunanlara hem de Onur Şentürk’e bir kez daha teşekkür ederek röportaja alalım sizi…

Merhaba Onur! İşlerinin yoğunluğunu tahmin edebildiğimden ayırdığın zaman için tekrardan teşekkürler. Kısaca kendinden bahseder misin? Kaç yaşındasın, kaç senedir sektördesin, gençliğinde ya da ailende seni bu sektöre iten unsurlar var mıydı?

Merhaba, Kendimi ifade etme fırsatı verdiğiniz icin ben teşekkur ederim. 26 yaşındayım. Bu işi aşağı yukarı 3 yıldır yapıyorum. İlk bir yıl okuldan çıkıp bocalama ve bir küçük şirket deneyimi, daha sonrasında o şirketi dağıtıp bireysel, daha sonrasında da Prologue Films’le calışmaya başladım. Ailemde gorsel sanatlarla profesyonel olarak ilgilenen yoktu. Çocuklugumdan beri çizmeye meraklıydım, okuldaki derslerden en fazla resim dersinde keyif alırdım. Daha sonra güzel sanatlar lisesi, guzel sanatlar fakültesi şeklinde gelişti eğitim süreci.

Tipik bir gününden bahseder misin? Altına yüzlerce “Amazing!!!” yazdıracak işler yapmadığı sırada ne yapıyor Onur Şentürk?

Çok teşekkür ederim iltifat için. Yaptığım şeyleri harika ve olağanüstü şeyler olarak değerlendirmiyorum. Kendi açımdan, işlerimi daha çok kabul edilebilir ve izlenmeye değer bir hale getirmeye calisiyorum sadece.

Günümün nasıl geçtiğine gelirsek… Genelde erken başlıyorum güne sabah 10 gibi iş yerinde oluyorum, mailleri okuma vesaire derken küçük bir planlamadan sonra o gun yapilması gereken şeye başlıyorum. Bazen o yaptığım şey gün içerisinde bitmiyor ya da daha sonraki güne sarkabiliyor. Ben de o projeyle kişisel bir bağ kurabilmişsem iş dışındaki kişisel zamanlarda da kafamı meşgul ediyor.

Boş zamanım oldukca kişisel projelere ağırlık verip, mumkun olduğunca iyi kötü ayırt etmeden, film izliyorum. Genelde tasarim bloglarını gezdiğim zamanlar çalıştığım süreler içerisinde oluyor. Render beklerken simülasyon beklerken değerlendirilen zamanlar coğunlukla böyle geçer.

Tasarım dünyası büyüdükçe iş tanımları da değişiyor ve spesifikleşiyor. Hiç alakası olmayan birisi sorduğunda yaptığın işi ve tarzını nasıl anlatıyorsun?

Türkiye’de iken anlatmakta zorlanıyordum. O yüzden reklamcıyım diyerek işin içinden sıyrılmak en kolayı. Kendi açımdan ne yaptığıma gelirsek, şu an daha çok tasarım ve yönetme konusunda sorumluluk almaya çalışıyorum. Tabii ticari olmayan işlerimin genelde her şeyini bizzat yapmaya özen gösteriyorum. Projelerime özveri ve motivasyon farkı olacağını düşündüğüm için, başka insanları davet etmekte biraz çekimser kalıyorum. Ses ve muzik işini ise, profesyonellere bırakmayı tercih ederim. Üstesinden gelebileceğim bir şey olmadığını ve ayrı bir disiplin gerektirdiğini düşünüyorum.

Senin de söylediğin gibi çalışmalarında genellikle koyu/karanlık bir atmosfer var. Gözünün önüne ilk gelen görüntüde olan bir şey mi bu yoksa farketmeden orada mı buluyorsun kendini?

Daha çok ikinci söyledigine yakın. Bir işi yapmaya başladığımda bir süre sonra kendimi ve işi getirdiğim yer orası oluyor. Ticari işlerde durum biraz daha değişik tabii ki, bir brief varsa orada yazanı en iyi şekilde görselleştirmeye yönelik bir tavır takınıyorum.

Çalışma tarzını aşama aşama anlatabilir misin? Bir proje sürecinde olmazsa olmaz diyeceğin unsurlar?

Benim için yazıp çizmekle başlıyor süreç. Her ne kadar şu an yaptığım işler 3D ağırlıklı olsa da klasik resim ve animasyon eğitimi almış olmanın getirdiği bir altyapiyla işimi yapmaya çalışıyorum Aslında iş üzerinde kullanılan malzeme ne olursa olsun önce ressam gozüyle bakmaya, daha sonra harekete ve işin verdiği genel hissiyata önem gösteriyorum.

Benim için bir sonraki onemli aşama ise; tüm sahneleri hizlıca, kabaca oluşturup kurgu programında genel akışı test etmek. Eğer sonuç, ses tasarımcısıyla paylaşmaya değer bir hale geldiyse gönderip, mümkün olduğunca ses tasarımcısının fikrini alarak, daha ortak bir çalışmaya yönelik bir zemin hazırlamaya çalışırım.

Bu arada, kahve mi çay mı?

Çay.

“Nokta” aslında sonu ifade ederken senin için başlangıçtı diyebiliriz sanırım. Seni Nokta’yı yapma motivasyonuna iten unsurlar ve bu kompozisyonu üretirkenki çıkış noktan nelerdi? Aklına ilk geldiği andan, “oldu” dediğin zamana kadar ne kadarlık ve nasıl bir süreç geçti? Hiç vazgeçmeyi düşündün mü mesela? Ya da böyle olumlu bir geri dönüş beklemiş miydin?

Son söyleceğim şeyi baştan söylemem gibi bir şey aslında. Popüler olmasını planladığım bir iş değildi. Amacım güzel bir şey yapmaya calışmaktı. Bir de bu işi yaparken endüstri içerisinde çalışıyordum, doğal olarak hiçbir müşteri, size bir işi istediğiniz gibi yapmanıza izin vermez. Hiç yoktan böyle bir özgürlük beklemek de yersiz tabii ki. Bir şekilde kendinizi kanıtlamış olmanız şart, ki kanıtlamış olsanız bile yine yapamayabilirsiniz. Tahmin edersiniz ki herkesin içinde bir tasarimci, bir yönetmen vardır. Bu yüzden kişiye göre göreceli temeller üzerine kurulmuş ve ona göre şekillenen zor bir pazar.

Neyse konuya geri dönersek, bu yukarıda yazdığım sebepleri dikkate alarak da yapmadım aslında. Kişisel deneyimler ve gözlemler sonucu oluşmuş bir şey. Çok derin, felsefik açıklamaları da yok. Tabii yaptığınız iş soyut olunca, insanlar üstünde yorumlar yaparak onu komplike hale getirebiliyorlar. Kısacası işi yaparken söylemek istediğim şey şuydu: Hayat başlar, düşersiniz, kalkarsınız, dünyaya karşı bakışınız değişir, içinde bulunduğunuz ortam da sizi şekillendirir, katı olursunuz, sıvı olursunuz ve sonunda ölürsünüz.

Bunu kaç kişi anladı diye sorarsan net bir cevap vermek zor. Üslup olarak da direkt olmayan yollardan derdimi anlatmayı seviyorum zaten. Bu arada işimi nasıl bir motivasyonla yaptığımı açıkladığını düşündüğüm bir cümle var. OFFF’taki sunumun başında da paylaşmıştım:

” It used to be, you didn’t become an artist just to become rich, you became an artist because you had an idea or emotion to share, and that’s where we’re heading again.”

- SETH GODIN

İkisinin de yeri farklı mutlaka ama; dönüp tekrar izleyince hangisinden daha çok keyif alıyorsun? Nokta mı Triangle mı?

Aslında yaparken o kadar çok izledim ki tekrar tekrar, izlerken dışarıdan bir insanın aldığı keyifi ve heyecanı almak, yakalamak zor. Her izlediğimde mutlaka bir yeri daha iyi yapabileceğimi, oluşturabileceğimi düşünüyorum. Tabii Nokta’yı kendime daha yakın hissediyorum. TRIANGLE ne kadar benim işim olsa da Robert Knoke işlerinden ve onun dünyasından yola çıkılarak oluşturulmuş bir iş.

Kullandığın programlardaki teknik seviyeye gelmen ne kadar sürdü? Özellikle 3D programlarda kullanılabilirlik açısından tavsiyelerin var mı?

Bu tarz programları kullanmak birisini tanımak gibi bir şey aslında. Ne kadar çok vakit geçirirseniz daha iyi oluyorsunuz. Böyle düşünürsek X ya da Y programi hiç farketmiyor her şey sizin o programla ne kadar iyi geçindiğinize bakıyor.

İlk 3dsmax versiyon 3.2′yi hatırlıyorum o zamandan beri aşinayım ama ben hiçbir zaman kendimi iyi bir 3D artist olarak görmedim. Arada baktım hep. Hala da 3D konusunda o kadar iyi sayılmam. Hala bilmediğim bir sürü şey var. Zaten teknoloji ile haşır neşir bir işi yapıyor olmak sürekli öğrenmek demek. Hiç bitmeyen bir gelişim halinde olan bir endüstri. Bugün saçınızı başınızı yolarak yaptığınız şeyi yarın bir plugin sayesinde gayet kolay bir şekilde yapabilirsiniz.

İlham ve bilgi açısından seni en çok tatmin eden yayınlar ya da siteleri merak edenlerimiz var?

Mümkun olduğunca çok farklı yeri takip etmeye calışıyorum. Dijital olan blogların, sayfaların haricinde hep minik bir kütüphanem olmuştur. Ne kadar teknolojiden kaçmak güç olsa da klasik şeyleri seven bir insanım. Dergilerden mümkün olduğunca Creative Review, Hi fructose ve Novum’u takip etmeye çalışıyorum.

Dijital olarak da Behance, butdoesitfloat, ffffound, Fubiz, Notcot, Flylyf, Ventilate, Vimeo gibi yerlere bakıyorum. Tabii bence bunlar popüler şeyler hakkında fikir sahibi olacağınız yerler. Doğal olarak ortaya şöyle bir problem de cıkıyor, popüler olan şeylerden yeni şeyler üretemiyorsunuz. Üretseniz de çabuk eskiyorlar. Kendinizden ortaya koydugunuz bir şey çabuk eskimiyor mu o da eskiyor. Çünkü genel olarak çok hızlı bir tüketim durumu söz konusu. Ama yaptığınız işi bir insanın aklına kazıyabiliyorsanız o zaman doğru bir yoldasınız demektir.

Prologue’daki ortamdan bahsedebilir misin? İşlerin yürütülüş şeklinden mesela, Türkiye’deki piyasayla farkları da olabilir…

İnsanın olduğu her yerde problem olabilir burası da farklı değil. Ülkemize kıyasla ayrılan yerleri var tabii ki. Öncelikle uluslararası bir ofis olmasi güzel bir şey. Her ülkeden bir insan var az cok. Yine Amerika’da olmanın güzel taraflarından birisi de bu, kendinizi çok da yabancı hissetmiyorsunuz çünkü herkes aynı ölçüde yabancı sayılır.

Türkiye’deki pazara göre çok daha özgür ve yapılan işleri daha tatmin edici olarak tanımlayabiliriz. Kyle Cooper, Danny Yount gibi kendini bir çok sefer kanıtlamış kişilere doğal olarak tasarım açısından daha özgür işler geliyor. Daha ziyade Prologue’da oluşturulan işler de bir sanatçı kolektifinin eseri gibi oluyor. Mesela aramızda iyi fotoğrafçılar, tasarımcılar, 3D sanatçıları mevcut.

Kendini Türkiye’deki çalışma ortamından çok farklı bir yerde bulmuşsundur muhtemelen, ilk başlardaki düşüncelerinden/hislerinden ve ekibinden bahsedebilir misin?

Yapması çok kolay bir şey değil, tüm sevdiklerinizi geride birakıp bir yere yerleşiyorsunuz. İyi yanları ve kötu yanları var tabii ki. Türkiye’de olan insanların birbirine karşı güvensizlik durumu daha az gibi. En küçüğünden bu sokağa çıktığınızda bile farkediyor. Sizi tanımayan insanlar selam veriyorlar. Tam tersi İstiklal Caddesi’nde yürüken birisi omuzunuza çarpar, bazen özür diler ya da dilemez ama sonuçta siz ancak o zaman, o kalabalık içinde var olduğunuzu
hissedebileceğiniz nadir anlardandır.

Tabii bu durum oradaki insanların azlığından da kaynaklanıyor olabilir. Prologue Films çok meşgul bir yer sürekli dikkat vermenizi gerektiren bir çok iş söz konusu. Reklam, grafik tasarım, main title, motion graphics, Vfx gibi farklı alanda hizmet veriyor.

Onur Şentürk Studyo

Çalışma ortamından bir görüntü alsak ve kullandığın donanımları sorsak?

Tabi… Bence bu işlerin donanımla çok alakası yok, yapmak isterseniz her yerde yaparsınız. Ben uzunca bir süre gordüğünüz işleri laptopta yaptım hala da yapmaya devam ediyorum. Şu an iş yerinde kullandığım makina Intel xeon 24gb ramli bir workstation, Renderfarm’da da yüzün üzerinde makina var. Gelgelelim coğu zaman bu pahalı oyuncaklar, müşteri isteklerini yerine getirirken ciddi rol oynuyorlar.

İş hayatından çıkarttığın büyük bir ders, (bir daha) asla yapmam diyeceğin bir şey var mı? Tam tersi, iyi ki yapmışım dediğin tercihler, hayatında dönüm noktası sayabileceğin anlar oldu mu? Belki de Maslak’ta bir plazada İK departmanında çalışıyordun şu an?

Bir çok ders var tabii, öncelikle her şeyi baştan konuşmakta fayda var. Ama iş yaptığınız kişi içten pazarlıklı, baştan kötü hesapları olan birisiyse, zaten ne yapsanız durum sarpa saracaktır. Ben herkesin söylediğini ciddiye almadım. İyi ki de almamışım yoksa sonuç çok farklı olurdu… Bu arada Maslak’ta bir yerde calismak hiç de kötü değil, ben daha kötü yerlerde bulundum.

İstanbul mu Los Angeles mi?

İyi bir şeyler yapmak istiyorsanız bulunduğunuz yerin, yaptığınız işle çok alakası yok.

Türkiye’ye dönüp kendi ajansını kurmak gibi bir düşüncen var mı hiç? Çalışırken senden tavsiye almak için can atan çok kişi var.

Öyle bir planım şu anda yok. Düşünebildiğim sey, geri dondugumde eğitim vermek olabilir. Ülkemizdeki animasyon şirketlerinin ve reklam ajanslarının yanlış yönetilmesi, benim İstanbul’da calışmama sebeplerimin başında geliyor.

Kapanış olarak alttan gelenlere tavsiye edebileceklerin?

İyi bir izleyici, dinleyici olmak, kişisel bir estetik zevke sahip olmak önemli bir sey. Edindiğiniz bilgi ve tecrübeden nitelikli bir iş çıkartabilmek ise ayrı bir beceri. Bu işi yapmaya aday olmak bence başta bunları gerektiriyor.

Sıradaki işlerini merakla bekliyoruz. Tekrardan teşekkürler, iyi çalışmalar ve bol ödüller…

Ben teşekkür ederim. Soruların özellikle benim için oluşturulduğunu görmek, takip eden insanlarin soru gönderebilmeleri güzel bir şey.